Nuh Peygamber, gemisini yapmaya başladığında yağmur henüz yağmamıştı. Yağmur tesadüf, gemi ise tevafuk değildi. Her ne kadar toplum tesadüflere inansa da aslında hayatta tesadüf yoktur. İnce bir planın işlediğini gözden kaçıranlar tevafuku tesadüf sanır. Bu sebepledir ki, tevafuk gizil bir planın gerçekleşmesi, tesadüf ise boşluğa düşenin irkilmesidir.
Milli Eğitim Bakanlığı irkiliyor ama gözlerini kapama ve bugünü atlatma hayalini kurma görüntüsünden kendini alamıyor. Ön almanın birinci şartının, öngörmek olduğunu bilmiyormuş gibi öngörenleri de görmeden ilerleyerek, “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diye büyük bir teslimiyetle kervan yolda dizilir mantığının gereği, plansız kervanın yolda daha da bozulduğu gerçeğini gözden kaçırarak bir sonraki karmaşaya doğru yol alıyor.
Albert Einstein, “Eğitim sistemi belli bir düzene göre işler ama yaşam okulu düzensiz ve karışıktır” der. Einstein, Milli Eğitimimizin son üç ayı içerisinde cereyan eden olaylara tanıklık etmiş olsaydı, sanırım ‘yaşam okulu gibi eğitim sistemi de düzensiz ve karışık’ derdi. “Sistemde köklü değişiklik yapıyoruz kardeşim, müsaade edin de o kadar da olsun” diyerek, tedbirsizliği tevekküle tebdil etmek, gerçeği tevil için kullanılabilir ama bu durum Nuh Peygamber’in yağmurdan önce gemiyi yaptığı gerçeğini asla değiştirmez.
Eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde kurgulanışı ile yeni sistemin uygulamaya konuluşu arasındaki fark, yönetsel maharetle alakalıdır. Sistemin kurgulanışındaki ustalıkla uygulamaya konuluşu arasındaki işçilik farkını maharetle değerlendirenler olacaktır. Fakat bu durum maharetle değil, ferasetle açıklanmalıdır. İyi bir metni sahneye aktarmadaki beceri ile kötü bir senaryoyu iyi oynamak arasındaki ince çizgiye girmek istemiyorum. Çünkü bu yeni bir tartışma konusudur ve şu an için acil olan kesinlikle ama kesinlikle bu değildir. Acil olan özür grubundan tayin isteyemeyen ve aile bütünlüğü sağlanamayan öğretmenlerin can yakan feryatlarıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, 40 binin üzerinde alan ve branş değiştirebilecek durumda öğretmen vardır. Yıllardır sınıf öğretmeni ihtiyacı dolayısıyla alan değişikliği takviminde sınırlı branşlarda geçişlere müsaade edilmiş ve beklenti her defasında ötelenmiştir. Bu yıl için alan değişikliği takvimi en öne çekilerek, branş değişikliğinde sınırlar genişletilip sistem bir anda rahatlatılabilirdi. Yıllardır benim gibi çakma sınıf öğretmenliği yapan, kök branşı farklı olanların asli işini yapmasına olanak tanınabilir, il içi-il dışı ve özür grubunda hareket alanı oluşturulabilirdi. Bir diğer husus ise, sınavı kazanıp yöneticilik bekleyen adaylar için ülke genelinde ne kadar boş pozisyonun olduğudur; sınavla yönetici atama takvimini öne alırsak, elimiz hangi oranda rahatlar sorusudur. Görülüyor ki, bu fırsatlar Eylül ayına ötelenmiş durumda ve planlama hatası yüzünden gereksiz sıkıntılar yaşıyor, gereksiz gerginliklerle insanların hayatını zehir ediyoruz.
Suçu, yeni geçmeye çalıştığımız 4+4+4 düzenlemesine atmak birilerinin işine gelebilir ama bakanlığın ve bakanlık bürokrasisinin, siyasi iradenin asla işine gelmez, bu böyle bilinmelidir. Türkiye’de sistemin sınıf öğretmeni açısından fazlalık vermesi, ancak İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nün dikkat çektiği, “Bu yıl birinci sınıflarda 80 kişilik sınıf olabilir, 45-50’lere çekmeye çalışıyoruz” tespitinde gizlidir. Eğitime en fazla bütçeyi ayıran bir ülkede ilkokulların bünyelerinde ana sınıfları ile kapasiteyi daraltıyoruz. Ana sınıfları için acilen butik binalar kiralanarak, mevcut derslikler kullanılabilir ve sistem bir anda rahatlatılabilirdi. Özel anaokulu ve kreş için kullanılan binalardan binlercesini bulmak mümkün ama aynı durum ilkokul ve ortaokul binaları için söz konusu değil. Okul müdürlerini sistemin günah keçileri haline getiren uygulamalar ve derslik sorununu popülist bir yaklaşımla yine müdür odaları ile çözme fikri hangi ileri görüşlü insana aittir bilemiyorum. Bunu tartışmaya açmanın bir faydası kalmadı. Vereceği bir zarar varsa, onu da yeterince verdi zaten. ‘Derslikleri idareciler zapt etmişlerdi, onları kurtardık’ anlamında tekil yaklaşım, sadece örselenmiş olan idarecilerin yeniden örselenmesine neden oldu. İhtiyaç planlamasında çok yönlü düşünülebilir, kiralama ile yeni derslik için okul yatırımları eşgüdüm içerisinde yürütülebilir ve sorunsuz bir başlangıç için yağmurdan önce gemi yapımı önemsenebilirdi. Peki, ne yapıldı. En kolay olan tabii ki…
Akıllarda bir yığın soru var ve her aklı eren aynı soruları soruyor. Yeni eğitim sistemine geçileceği bir dönemeçte il milli eğitim müdürleri kaç defa bir araya getirildi ve birbirlerinin tecrübelerinden faydalanmalarına öncülük etmek dâhil olmak üzere kesin bilgilerle elleri rahatlatıldı? Sistemin üreteceği sorunlar çapraz sorularla öngörülüp, cevapları üretilerek uygulamada birlik için çalıştaylar yapıldı mı? Norm ayarlamalarında her ilin kafasına göre bir yöntem uygulaması gibi güzellemelerin(!) önüne geçmek ve merkezi planlamanın varlığını hissettirmek maksadıyla bakanlık birimleri kendi içinde koordinasyonu en üst düzeyde sağladı mı? Yönetmelikler neden zamanında hazırlanamadı? Çıkan kılavuzlarda basit hatalarla “beceriksiz bakanlık” imajını büyütenler, bir sonraki kılavuza mayın döşemekle mi meşgul? Alanda oluşan tereddütlerin büyüttüğü tepkiler dikkate alınarak, bakanlık basın birimi olaylara anında müdahale etti mi yoksa suskunluk, sorunlaşan konularda köpürtülmeyi mi tetikledi? Sağlıklı bilgilendirmenin önemine inanılarak yuvarlak bilgilerle demeçler verip sonra alay konusu olmamak için Bakanlığın hafızasına sahip birisi sözcü olarak seçildi mi, yoksa birinci ağızdan verilen her demeç yeni bir tartışmayı mı başlattı? Bakanın demeçleri güveni mi artırdı yoksa güvensizliği ve belirsizliği mi? İkili eğitim yapan ve derslik sorununu çözememiş bir ülkede haftalık ders saatini artırmakla okulun açılış ve kapanış saatlerinin hesaplaması yapılıp bu durumun getireceği sorunlar ve kargaşa tartışıldı mı? Bu sorulardan onlarca yazmak mümkün ama en iyisi öngörmeyi bırakıp gündemi geldiğinde tartışmak… Ya da internet sitelerinde hep eğitimin sorunları ile ilgili haberler duymak ve eğitimde işler iyiye gitmiyor algısının her geçen gün daha da güçlendirilmesini seyretmek… Akıl alacak gibi değil. Allah’ım aklımıza mukayyet ol…
İsteğe bağlı il dışı tayin taleplerinde 7 ili tercihe açıp ‘ihtiyaç bu kadar ve ancak buralara yer değiştirilebilir’ denmesi, birçok eğitimcinin canını sıktı fakat özür grubunda 10 il açıp ‘sadece bu illere tayin isteyecek eşler bir araya gelebilir’ demek can sıkmıyor, can yakıyor, can. Öğretmenleri aileleriyle bir araya getirmeden, askerliklerini durmadan uzatarak yedek subay öğretmen gibi çalıştıramazsınız. Unutmayalım ki, yeni sistemin hayata geçirilmesinin asli unsuru bakan, bakanlık bürokrasisi, siyasi irade değil, öğretmenlerdir. Öğretmenlerin bakanlık politikalarından ve uygulamalarından dolayı memnuniyetini araştırmaya gerek var mı, bilemiyorum.
Bu yaşananlar, “ben senin iyiliğin için çırpınıyorum” diyen ve oğluyla iletişim kurmayı beceremeyen, adımlarını zamanında atmayan aile büyüğünün, ailesini kaybetmesinden ve kuru inadı yüzünden elindekilerin kayıp gitmesinden başka bir şey değil. Her şey ayan beyan ortada… Eğitime ilişkin alınan kararların öğretmenler nezdinde yankısının rahatsız ediciliği, bazı dost çevrelerindeki taltiflerle asla giderilemez. Öğretmenler artık susmuyor, suçluyor… Edmund Gosse, “Sizi kimin övdüğüne bakmayın ama sizi kimin suçladığına dikkat edin” diyor.
Sayın Bakanım, siz öncelikle bu öğretmenlerin bakanısınız. Özür durumundan tayin istemek için bekleyen öğretmen ailelerini parçalanmış bir şekilde bırakmamalısınız. Farkında mısınız bilmiyorum ama çığlıklar feryada dönüştü.
Çözüm: İl Emri
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Siyonizmin sponsorları da bedelini ödeyecek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Örgütlü gücümüzle tarih yazıyor, yetkimizle kazanım üretiyoruz
Eğitim sisteminin ihtiyacı tamir mi, imar mı?
Salgın sürecinde bir fedakârlık örneği: Eğitim çalışanları
Hakkımızdan azına razı olmadık, olmayız
Pagan kültürden medet uman çağdaşlık
Kamu görevlisi devletin yükü değil, gücüdür
Yeni ufuklardan yeni umutlara
Paradigmalar sarmalında kadın ve emek
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Seçimimiz daha ideal bir eğitim düzeni içindir
Şiddet eğitimi tehdit ve tahdit ediyor
Yanlışı göstermek doğruyu görenlerin hakkıdır
Bir istiklal ve istikbal meselesi olarak öğretmenlik mesleği
Bugün için umut gelecek için müjdeyiz
Sıralama ve yerleştirme baskısı altındaki ortaöğretime yerleştirme serüvenimiz
Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz
Yabancı dil öğretimi için önce öğretmen
Cefayla açılan yolu vefayla yürüyoruz
Özel öğretimin hâli ve sorunlarının halli
Tarihin öznesi olmak için paradigmayı değiştirmeliyiz
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
Hikmet sırrına erebilen üstün zekâlı çocukları tanıma ve yetiştirme davamız
Büyük Türkiye hedefine inanmış 402 bin üyeyle yeni anayasa yolculuğu başlatıyoruz
Muhaciri olduğumuz dünyanın Ensarı olmak
"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."
Öncü medeniyet davasında imam hatip okullarının önemi ve sorumluluğu
Hep birlikte hareketleneceğiz, bereketlenerek büyümeye devam edeceğiz
Şimdi, herkesin kazandığı toplu sözleşmeyi anlatma vakti
Kültür elçisi olarak misafir öğrenciler
'İnsanlığın son adası'nda mesuliyetimiz
Denetimin unvan, imkân ve yetki sorunu
Hayatı Hakk'a uydurmak için bismillah...
Hayatı Durdurmak Kimlerin İşine Yarar?
KYK Artık Sorunların Altını Değil Üstünü Çizmeli
Öğretmenler Neden 'Ek Dersi' Değil de 'Ek İşi' Tercih Ediyorlar?
Dünü Kuşanıp Yarını Kuşatacaklar Buluştu
Yüreği, Kavgası, Sevdası ve Kalemi Güzel Adam
Ya Cumhurbaşkanı Öğretmen Olsaydı!
'Akademik Zam' Yeni Hükümetin Önceliği Olmalıdır
Aynı Sorun Aynı Hata Aynı Tartışma
FATİH Projesi Mesleki Eğitimi Uçurabilir mi?
İmkânsız Diye Bir Şey Yoktur
İHH'ya Hasım Olanlar İsrail'e Hısım Olanlardır
Milli Eğitimin Çağı Dönüştürecek Projesi
YÖK, Teknik Öğretmenleri Duymalıdır
Şafak Pavey'in Merhameti Değil, Rosa Parks'ın Başarısı
Sendikacılığın Öğretmeni Erol Battal
Öğretmenler Zimmetle Karşı Karşıya!
Sayın Bakanım, Bürokratların Öğretmene Neden Zulmediyor?
MEB Hukuk Müşavirliği Başörtüye Serbestliği Hazmedemedi mi?
Onlar Çaresizliklerinden, Biz İse İnsanlığımızdan Utandık
Eğitim-İş’e Acil Şifalar Diliyorum
Kılık Kıyafet Özgürlüğü Eyleminde Dik Duranlar ve Dibe Vuranlar
MEB “Unutan iyileşir” Politikasını Bırakmalı
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Sıddık Ertaş’ın Rosa Parks Duruşunu Kutluyorum
Devletin Sadık Kulları ‘Çiçek Olun’…
Statükonun Mankurtlaşmış Kibirli Bekçilerine
Vali Öğretmenleri Anladı Darısı Hükümete
Eğitim-Bir-Sen Neleri Yapmadı?
‘Kamusal Alan’ Koca Bir Yalan!
Bakan Felaket Tellallarını Ters Köşeye Yatırdı
Bakan’ın İçi Burkulmuş, Biz ise Çileden Çıktık
Öğretmenler Bu Kez Himmet Değil Buğday İstiyor
Herkesi Eğitim Müfettişi Olmaya Davet Ediyorum
Bazı Eğitim Müfettişleri İstiklal Mahkemelerine Rahmet Okutuyor!
Özel Harekât Okullara Kaydırılsın (!)
Yalan Namertlerin Cesaretidir
Fişleyen Rektörü ve Dışlanan Doçenti Anlayabilmek…
Kurban Olarak Daha Kaç Okul Müdürü Lazım?
Şeflere “Ötanazi” Uygulanıyor
BT Öğretmenlerinin Sorunları Çözülebilir mi?
Sözleşmeli Yolluğunda Yanlışlar Zinciri!
SENDİKALARIN VE ÖRGÜTLENMENİN ÖNEMİ
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ